Emtia Bülteni 58.Sayı
17 Ağustos 2025
Finera Gündem 19.08.2025
19 Ağustos 2025
Kritik Bir Yol Ayrımı
ABD, dünyanın en büyük ekonomisi olarak küresel siyaseti ve ekonomiyi doğrudan etkiliyor.
Demokratik altyapısı oturmuş kurumlar ve kuralların şekillendirdiği başkanlık sistemi, seçimle
işbaşına gelmiş Başkan Trump ve partisi tarafından zorlanıyor. Yaşanan bu çarpıcı değişim,
basit bir geçici kriz mi yoksa kalıcı bir dönüşüm mü? Önümüzdeki dönemde, ABD’deki siyasi
ve ekonomik kararlar tüm dünyayı etkileyecek. Bu nedenle, ülke ekonomisinin yönünü anlamak
için siyasal dinamikleri derinlemesine incelemek gerekiyor.
Kitle Psikolojisi ve Trump: Hoffer Perspektifi
Eric Hoffer’in Kesin İnançlılar kitabı, toplumsal hareketleri ve kitle psikolojisini anlamak için
güçlü bir çerçeve sunuyor. Hoffer’e göre, bireyler aidiyet ihtiyacını, semboller ve sloganlar
üzerinden inşa edilen inanç sistemlerinde tatmin eder ve bu sistemler kitleleri harekete geçirir.
Son günlerde tartışılan Trump’ın Washington’daki güvenlik düzenlemeleri ve ABD siyasetine
yön veren söylemleri, Hoffer perspektifiyle değerlendirildiğinde daha anlaşılır hale geliyor.
Trump’ın yaklaşımı, Hoffer’in tanımladığı kesin inançlıların dünyasına oldukça yakın.
Güvenlik, düzen ve “kaybolan eski ihtişamın geri getirilmesi” gibi semboller, kitleleri seferber
etmek için araçsallaştırılıyor. Federal güvenlik aygıtının başkentte doğrudan devreye alınması
sadece teknik bir tedbir değil; aynı zamanda “otoritenin geri döndüğü” mesajını veren güçlü bir
sembol. Bu tür semboller, bireylerin kişisel sorunlarını ve güvensizliklerini daha büyük bir
hareketin parçası olarak yeniden tanımlamalarına imkân veriyor.
“Biz” ve “Onlar” Ayrımı: Aidiyet ve Hareketin Gücü
Hoffer’in işaret ettiği gibi, bu tür hareketlerde kitleler çoğunlukla eleştirel akılla değil, aidiyet
ihtiyacıyla hareket eder. Trump’ın söylemleri, “biz” ve “onlar” ayrımını netleştirerek,
taraftarlarına hem bir kimlik hem de bir amaç sunuyor. Kentlerdeki düzen sorunlarını “ahlaki
çürüme” ile ilişkilendirmesi ya da göçmen karşıtlığını “ulusal bütünlüğün korunması” olarak
sunması, soyut bir düşmana karşı mücadele fikrini diri tutuyor.
Bu psikolojik çerçeve, Trump’ın Washington’da uyguladığı “urban disgust” ve estetik odaklı
politika ile birleşiyor. Suçla mücadele ve şehir estetiğini birbirine bağlayan politikalar, hem
kitlelerin aidiyet ihtiyacını besliyor hem de devletin müdahale kapasitesini sembolik olarak
gösteriyor.
Geçici Mi, Kalıcı mı? Kurumsal Boyut
Trump döneminin getirdiği bu semboller ve uygulamalar, geçici bir politik manevra mı yoksa
kalıcı bir kurumsal dönüşüm mü yaratacak? Hoffer’in çerçevesinde, kesin inançlı hareketlerin
kalıcı olabilmesi sembollerin kurumlarla birleşmesine bağlıdır. Eğer Trump’ın uygulamaları
ABD’de federal güvenlik ve hukuk düzenini kendi çizgisine göre yeniden biçimlendirmeye
yönelirse, semboller kalıcı bir devlet refleksine dönüşebilir. Ancak bu uygulamalar yalnızca
Trump dönemine özgü kalırsa, hareketin kitlesel heyecanı kurumların sürekliliği karşısında
eriyebilir.
Kritik Soru: ABD’nin Paradigma Yolu
Bugün ABD’deki temel mesele, devlet düzeninin bu otoriterleşme eğilimlerini ne ölçüde
içselleştireceğidir. Eğer bürokrasi, yargı ve güvenlik kurumları Trump’ın çizdiği “güçlü lider –
mutlak güvenlik” paradigmasına uyum sağlarsa, ABD siyasal ve ekonomik düzeni köklü
biçimde dönüşebilir. Aksi halde, Trump sonrasında önceki kurumsal dengeye dönülmesi
mümkün olacaktır.
Bu noktada kritik soru şudur: ABD devlet düzeni Trump çizgisine mi evrilecek, yoksa
restorasyon dönemiyle önceki normlarına mı dönecek? Yanıt, yalnızca siyasi değil, ekonomik
sonuçlar açısından da belirleyici olacak; federal müdahale, piyasa güveni, yatırımcı davranışları
ve global ekonomik dengeler bu karara doğrudan bağlı.