Emtia Bülteni 59.Sayı
25 Ağustos 2025
Finera Gündem 27.08.2025
27 Ağustos 2025Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), geçtiğimiz hafta Kur Korumalı Mevduat (KKM) hesaplarının sonlandırıldığını açıkladı. Kararın ardından ekonomi dünyasında hararetli bir tartışma başladı. KKM’nin bütçeye yükünü hesaplayanlar da, bu hesaplamaları anlamsız bulanlar da seslerini yükseltti. Tartışmaların merkezinde yine sonuçlar vardı. Ancak asıl üzerinde durulması gereken, bu uygulamanın neden ortaya çıktığı, hangi hataların sonucu olduğu ve geleceğe dair hangi dersleri içerdiğiydi.
KKM gibi devasa bir risk balonunu patlatmadan indirmeyi başaran TCMB yönetimini elbette tebrik etmek gerekiyor. Zira KKM’nin ortaya çıktığı dönemdeki kur artış hızı bugüne kadar devam etseydi, maliyeti altından kalkılamaz bir seviyeye ulaşacaktı. Ancak mesele yalnızca bu uygulamanın maliyetiyle sınırlı değil. Türkiye ekonomisi yaklaşık dokuz yıldır çok daha ağır bir bedel ödüyor: Para politikasındaki güven kaybı, yüksek enflasyon ve kırılganlık.
Bir hastanın tedavisi ne kadar uzarsa sabrı ve direnci o kadar azalır. Türkiye ekonomisi de 2016’dan bu yana süren bu “uzatmalı tedavinin” yorgunluğunu yaşıyor.
Dengeyi Bozmak Kolay, Yeniden Kurmak Yıllar Alıyor
2016 sonrası süreçte para politikasında “alışılmışın dışına çıkma” ısrarı, kısa vadeli kazanımlar uğruna uzun vadeli dengelerin bozulmasına yol açtı. Faizlerin enflasyona rağmen indirilmesi, rezervlerin piyasaya satılarak kuru yapay biçimde baskılama girişimleri ve nihayetinde KKM gibi olağanüstü uygulamalar, kısa süreli rahatlamalar sağladı. Ancak her seferinde daha büyük bir kriz dalgasına neden oldu. Bugün yeniden “ortodoks” politikalara dönülmüş olsa da geçmişte kaybedilen güvenin geri kazanılması zaman alıyor. Ekonomide denge bir kâsenin içindeki miskete benziyor. Kâseyi savurduğunuzda misketin tekrar dengede durması uzun zaman alıyor. Türkiye hala bu savrulma sürecini tamamlamış değil.
Kırılganlık: Dış Şoklar Karşısında Savunmasızlık
Bu süreç aynı zamanda dış şoklara karşı kırılganlığın ne kadar tehlikeli olduğunu gösterdi. Rahip Brunson krizi gibi görece sınırlı bir diplomatik gerilim bile, yapısal sorunlar nedeniyle ekonomiyi sarsıcı bir kur şokuna dönüştürebildi. Enerji fiyatlarındaki dalgalanmalar, küresel faiz artışları ya da jeopolitik riskler, sağlam temelleri olan bir ekonomi için yönetilebilir olurken, Türkiye için yıkıcı etki yarattı. Çünkü içeride para politikasının kredibilitesi kalmamış, Merkez Bankası’nın bağımsızlığı büyük ölçüde ortadan kalkmıştı.
15 Temmuz, Seçimler ve Referandumların Gölgesi
Ekonomik istikrarsızlığı besleyen bir diğer unsur, siyasetin kesintisiz gündemi oldu. 15 Temmuz 2016 darbe girişimi, ülke tarihinde eşi görülmemiş bir travma yarattı. Darbe girişiminin ardından Türkiye, ardı ardına seçimler, referandumlar ve siyasi kampanyalar yaşadı. Bu yoğun siyasi atmosfer, ekonomi yönetiminin rasyonel politikalardan uzaklaşmasına zemin hazırladı. Her seçim öncesi genişlemeci adımlar, kredi teşvikleri ve faiz indirimleri öne çıktı. Ancak bu politikalar seçim sonrası ağır bedellere dönüştü. Böylece Türkiye, “siyaset takvimi” ile “ekonomi takvimi” arasında sürekli bir çatışma yaşadı.
Siyasetin Kurumlara Müdahalesinin Ağır Maliyeti
Bu dönemde en çarpıcı sonuç, TCMB’nin kurumsal bağımsızlığını kaybetmesi oldu. Merkez Bankası başkanlarının sık sık değiştirilmesi, her değişimin ardından politikanın kökten farklılaşması ve faiz kararlarının siyasi söylemlere göre şekillenmesi, ekonomide büyük bir güven erozyonu yarattı. Faiz indirimleriyle başlayan kur şokları, rezervlerin eritilmesine yol açtı; bu da ülkeyi KKM gibi geçici çözümlerle ayakta tutmaya zorladı. Sonuç, bütçeye milyarlarca dolarlık yük, tarihi seviyelere çıkan enflasyon ve uzun yıllar sürecek bir istikrar mücadelesi oldu.
Bugün, Fatih Karahan yönetiminde yeniden sıkı para politikası uygulanıyor. Enflasyon kısmen geriliyor, rezervler yeniden güçlendirilmeye çalışılıyor, piyasaya rasyonel mesajlar veriliyor. Ancak bu süreçte içilen “acı ilaçlar” aynı zamanda geçmişte yapılan hataların bedelini ödemek anlamına geliyor. Çünkü dengeyi bozmak bir karar, ama yeniden kurmak uzun yıllar ve yüksek maliyet istiyor.
Sonuç: Ders Çıkarmak
2016’dan bugüne yaşanan deneyim, Türkiye için açık bir ders niteliğinde:
- Ekonomide denge bir kez kaybedildi mi, yeniden tesis etmek yıllar alıyor.
- Dengesiz ekonomi, en küçük dış şokta büyük krizlere sürükleniyor.
- Siyasi istikrarsızlık ve sürekli seçim atmosferi, ekonomik rasyonaliteyi gölgeliyor.
- Kurumların bağımsızlığı yok edildiğinde, maliyet yalnızca ekonomik olmuyor; toplumsal refah kaybı da oluyor.
Türkiye’nin önünde bugün yeni bir fırsat penceresi var. Ancak bu kez başarı, yalnızca faiz artışlarıyla değil, aynı zamanda siyasetin de bu fırsatı değerlendirmesi ve reformları hayata geçirmesiyle mümkün olacak. Aksi halde uzun süredir ödenen yüksek bedel boşa gitmiş olacak.